Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Temmuz 2015 Salı

Dünya Tek Kişilik Bir Gemi




Karlı bir Şubat akşamüstüsü, İstanbul Bakırköy'deki bir hastanede, Denizli'li bir babanın ve Hopa'lı bir annenin evladı olarak ve hemşirelerce "mercimek" diye adlandırılacak kadar minik boyutlarda doğduğum anlatıldı bana.  

Ben görmedim, duymadım, bilmiyorum... Zira anamın memesinden başka bir şeye ihtiyaç duymayacak kadar kendimden geçmiştim... Şuursuz, bilinçsizdim... 

Anne babamın yalancısıyım yani...Bana ne söylendiyse o... 

Mercimekliğimden, ilezeliğimden, prematüreliğimden bugünlere hiçbir iz kalmamasından olacak, şüphelendiğim anlar oluyor; 
Ya söyledikleri zamanda, söyledikleri yerde doğmamışsam!!! 

Burç, murç, yükselen, mükselen hepsi yerle bir oluyor anında; oysa tam bir Kova olduğuma öyle bir inandırmışım ki kendimi yıllarca, zodyak'ın herhangi bir yerinde kendimi ev'imde hissetmeme imkan yok bu saatten sonra... 

Ya Denizli'li bir babanın ve Hopa'lı bir annenin Müslüman çocuğu olarak değil de maazallah, Kürt, Ermeni, afedersin Alevi, İsrail dölü, İngiliz ajanı, paralel devlet, pis Yahudi, gavur tohumu falan olarak doğduysam? 

Gözlerim de biraz çekik ama, Allah'tan Türkçe'yi ana dilim gibi konuşabiliyorum. Üç kulüfallah bir elhamı da ezberden okuyabildiğimden, bence yukarıda saydıklarımdan hangisi olarak dünyaya gelmiş olursam olayım, her türlü yediririm kendimi bu kültüre... 

Bak şöyle; 
Ne mutlu Türk'üm diyene... 

Ben doğmadan bir gece önce Abdi İpekçi suikastı olmuş. O zamanlar öyle ultrasonla cinsiyet belirlemeler falan yok tabii, ne çıkarsa bahtına... Gazeteci olan babam, meslektaşına biçilen kaderin üzüntüsüyle, eğer erkek olursam adımın "Abdi" olmasını istemiş. Abdi İpekçi'yi sonsuz saygıyla anarken, bu ismin bana okul yıllarımda çıkaracağı zorluklar sebebiyle kız olarak doğmama sevindiğimi söylemem sorun olmaz diye düşünüyorum. 

Daha sonra tanıştığım bir dosta anlattığım bu hikayeden sonra, onun da benimle aynı gün doğmuş ve Abdi ismi verilmiş erkek kuzeninin gencecik yaşta askerde şehit olduğunu öğrenmek de burada bahsetmeden geçemeyeceğim bir detay...  

Ne acı şey, bir mercimek olarak dünyaya gelmek, bir insan olarak yaşamak, ümitler beslemek, hayaller kurmak ve kim bilir kimin bir şeyleri yanlış anlaması ve anlatması sonucu gencecik yaşta ölüp gitmek...urada, su kadar asker şehit oldu" diye halka duyurulması, o kurduğun hayallerin toptan yok olduğunun...  

Bir sayıya dönüşmek önce devlet lisanında, sonra da hayattayken hiç tanımadığın birinin anlattığı sığ bir hikayedeki belirtilmeden geçilemeyecek bir detaya... 

Olsun... 
Ne mutlu Türk'üm diyelim ve bağlanmayacak gibi görünen yazımızı bir nihayete erdirelim... 

Demek istediğim o ki; 

Kendi küçük yaratılış efsanemin bilinen tüm gerçekliği annemin babamın bana anlattıklarından ibaret... Sizinki de sizlere anlatılandan...  

Kendim hakkında anlattığım bu hikayenin gerçekliği ise benim sözlerimden ibaret... Bunların tamamını uydurmamış olmam için hiçbir sebep yok...  

Soyumuzun Osmanlı'ya kadar dayandığını, paşa dedemin 10. yaşımda hediye ettiği midillinin  genç yaşta intihar ettiğini, büyük babamın Mustafa Kemal'in şarapnel saplanan cep saatini nasıl da ustalıkla tamir ettiğini falan da anlatsam gerçeklik bundan fazla olmayacaktı... 

Yani diyeceğim o ki; Dünya tek kişilik bir gemi... Ve çok ünsüz ve çok önemli şairin dediği gibi;  
Ben kendi başımdaki en önemli şapkayım... 


Günlerden Eylül, aylardan Ergin Günçe  

Günlük şarabımız var maşrapa içinde 
Külde pişmiş patatesler ve eşsiz pilavzerde 
Din kitaplarımız, putlarımız, telvelerimiz 
Yeleği de köstekli bir amca kahvesinde 
  
Suratı çilli günler, gölgesi uzun günler 
İşte bir bağ bozumu, işte bir çıngıl üzüm 
Gökyüzüne yaslanıp saatimi kuruyorum 
Kimsecikler duymasın bir Tanrı olduğumu 
  
İstersen bu Duayı bir Çınara söylerim 
Ben kendi başımdaki en önemli şapkayım 
Islıkla her türlü marşı çalan bir Arap 
Bazen bizim orada bir yokuştan iniyor 
  
İşte durumlar böyle ey Kandil Simitleri 
Bir değirmen bu günler kalbimi öğütürüm 
Serentiler kurarım ömrümü kuruturum 
Haritamda denizlerin yerleri değişiktir 
  
Günlük peynirinizi bize veriyor 
Kızarmış bayat ekmek, suda kaynamış pirinç 
Sen ne dersen de yeleği köstekli Kahve 
Durup dururken Tanrımı seviyorum 
  
Günlerden Eylül aylardan Uzun Eşek 
Bir Tabanca çıkarıp kendimi vuruyorum. 

Ergin Günçe