Ölümle sonuçlanacağı bilindiği halde yapılan bir eylemin her türlü doğrudan ya da dolaylı sonucu olarak gelişen ölüm için intihar denilebilir. Ancak bir kişinin intihar ettiğinin söylenebilmesi için o kişinin ölmüş olması şarttır. Hali hazırda hayatta olan biri için “intihar etti” denilemez. “İntihara teşebbüs etti”, “intihar girişiminde bulundu” gibi tabirler, böylesine hayati bir konuda oluşabilecek yanlış anlaşılmaları önleyecektir.
İntihara Türk Dili açısından kabaca bir bakış attıktan
sonra, bakalım modern tıp intiharı nasıl değerlendiriyor.
Modern tıp, intihar meyline tedavi edilmesi gereken bir ruhsal rahatsızlık gözüyle bakıyor. Yapılan istatistikler intiharların genellikle, işsizlik, aile ilişkileri, geçim derdi, sosyal ilişkiler gibi pek çok toplumsal nedenlere bağlı olarak geliştiğini gösterse de, tıp için, intiharı çözüm olarak gören, sürekli intihar planları yapan kişiler, tedavi edilmesi gereken bir ruhsal hastalıkları bulunduğu paydasında buluşuyorlar.
Modern tıp, intihar meyline tedavi edilmesi gereken bir ruhsal rahatsızlık gözüyle bakıyor. Yapılan istatistikler intiharların genellikle, işsizlik, aile ilişkileri, geçim derdi, sosyal ilişkiler gibi pek çok toplumsal nedenlere bağlı olarak geliştiğini gösterse de, tıp için, intiharı çözüm olarak gören, sürekli intihar planları yapan kişiler, tedavi edilmesi gereken bir ruhsal hastalıkları bulunduğu paydasında buluşuyorlar.
Felsefe açısından değerlendirildiğinde ise intihar, bir kısım
düşünürler tarafından adeta lanetlenmiş, bir başka kesim tarafından ise yer yer
savunulmuş. Yaşamın anlamı ve değeri, kişinin kendi ölümü ve veya yaşamı üzerinde
söz sahibi olma hakkı olup olmadığı, kendi yaşamına son vermenin erdemli bir
davranış olup olmadığı, bunun cesaret mi gerektirdiği, yoksa bir çeşit korkaklıktan
mı kaynaklandığı gibi sorular üzerindeki tartışmalar, felsefe tarihi boyunca
sürüp gitmiş.
İntihar konusunu felsefenin merkezine oturtarak irdeleyen
Albert Camus, yaşamın yaşanmaya değerliği üzerinden tarttığı intiharı, savunuculuğunu
yapmadan, hayatın yaşamaya değmeyecek ölçüde saçma, bununla birlikte yaşamanın
elzem olduğu şeklinde değerlendirmiş.
Günlük hayatın zorlukları karşısında annemizin bizi neden
dünyaya getirdiği konusunda kendi felsefemizi şekillendirirken, intihar fikrine
kapıldığımız ya da bitse de gitsek türünden düşüncelere daldığımız oluyordur.
Bu intihara meyilli bir tutum mudur? Ya da bazen ölüm getirebileceğini bile
bile atıldığımız yollar intihara meylimiz olduğunu gösterir mi?
Araştırmalar gösteriyor ki, intihar fikrine intiharın
kendisinden daha sık rastlanıyor. Hemen herkes hayatına son vermenin nasıl bir
şey olacağı konusunu aklından geçiriyor. Ancak bu düşünceler bir takım planlara
dönüşmeye başladığında tehlike de başlıyor. İntihar girişimlerinin yarısından
fazlasında başarı ilk seferde sağlanamıyor. İntihar etmeye niyeti olanın hiç de
zorlanmadan başarılı olabileceği intihar yöntemleri bulmanın ne kadar kolay olduğu
düşünüldüğünde, bu girişimlerin çoğunun kurtarılmak umuduyla yapıldığı açıkça
görülüyor. İşin garibi bu manasız görünen dikkat çekme arzusu, tekrar eden bir
davranış biçimine dönüşebiliyor ve daha önce intihar teşebbüsünde bulunanlar
bunu yeniden deneyebiliyorlar.
Yılda ortalama 800 bin kişi kendini öldürüyor.
15-29 yaş aralığındaki gençlerde ikinci büyük ölüm nedeni
intihar.
İntihar neticesinde ölümlerin ¾ ü düşük ve orta gelir
düzeyinde ülkelerde.
70 yaş üstünde intihar oranı daha yüksek
Yani dil, tıp, felsefe, biz hangi açıdan bakarsak bakalım, dünya
sağlık örgütünün yaptığı araştırmaya göre dünyada her 40 saniyede bir insan
kendi yaşamına son veriyor.
Benim açımdan intihar mı?
Ben intiharı daha ziyade mecaz anlamında ele almak isterdim.
Yani, sırf bir memleketi sevdiğin için orda kalmak
intiharsa, evet intihara meylim var, ama vallahi dertten…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.